بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح&
  Fatih Sultan Mehmet
 




Babası : İkinci Murad                                
Annesi : Huma Hatun
Doğumu : 29 Mart 1432
Ölümü : 3 Mayıs 1481
Saltanatı : 1451 - 1481
Devlet Sınırları : 2.214.000 km2 





Biyografisi

Fatih Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’nin yedinci padişahıdır. İstanbul’u fethetmesinden sonda “Fatih” lakabıyla anılmıştır. Bazı tarihçilere göre İstanbul’un fethi yeni bir çağın başlangıcı olmuştur. Bundan dolayı Fatih “çağ açan hükümdar” olarak da tanınır. Fatih, çıkardığı yasalarla devleti önemli ölçüde yeniden biçimlendirmiştir.

Fatih Sultan Mehmed, 30 Mart 1432'de, o zamanki Osmanlı Devleti’nin başkenti olan Edirne'de doğdu. II. Murad’ın Hüma Hatun'dan olan oğluydu. Molla Gürani gibi dönemin ünlü bilginlerinden özel dersler alarak yetişti. 1443’te, çocuk yaşta Manisa sancakbeyliğine atanınca, hocaları ve danışmanlarıyla birlikte Manisa’ya gitti. II. Murad, Balkanlar’da ve Anadolu’da çeşitli sorunların yaşandığı bir ortamda Mehmed’i Edirne’ye çağırdı ve tahtı ona bıraktı. Ağustos 1444’te, 12 yaşında deneyimsiz bir çocuğun padişah olması, Osmanlılarla çatışma halinde olan devletleri umutlandırdı. Bir Haçlı ordusu Tuna Irmağı'nı aşıp Varna’yı kuşattı. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa Anadolu'da bulunan II. Murad'ı Edirne'ye çağırdı. II. Murad, 10 Kasım 1444'te Varna Savaşı’nda Haçlı ordusunu bozguna uğrattı. Savaştan sonra da II. Mehmed’i tahtta bırakarak Manisa’ya çekildi. Ancak II. Mehmed’in padişahlığı Türk soylu Çandarlı Halil Paşa ile yeni padişahı destekleyen devşirme kökenli Zağanos Paşa ve Şihabeddin Paşa arasında şiddetli bir güç çekişmesine yol açmıştı. II. Murad’ın tahta dönmesini isteyen Çandarlı Halil Paşa, el altından bir yeniçeri ayaklanmasını destekledi ve II. Memed’i tahttan çekilmek zorunda bıraktı. II. Murad Edirne'ye dönerek Mayıs 1446’da yeniden tahta geçti. Mehmed sancakbeyi olarak Zağanos Paşa ve Şihabeddin Paşa’yla birlikte Manisa'ya döndü. Bu dönemde Mehmed, 1448 ve 1450'deki Arnavutluk seferlerine katıldı. Babası ölünce de 18 Şubat 1451’de Edirne'de ikinci kez tahta çıktı.

II. Mehmed, tahta çıktıktan sonra Çandarlı Halil Paşa’nın sadrazamlığına dokunmadı. Onun genç yaşta padişah olmasından yeniden umutlanan Karamanoğulları hemen harekete geçerek Seydişehir ve Akşehir'i ele geçirdiler. Bizans da papaya başvurarak yeni bir Haçlı seferi düzenlenmesini istedi, ama olumlu yanıt alamadı. II. Mehmed, önce Macarlar ve Venedikliler ile bir barış antlaşması yaparak Balkanlar’da güveni sağladı. 1452'de Anadolu'ya geçti ve Karamanoğullarını ağır bir yenilgiye uğrattı. Ama onun asıl hedefi İstanbul’u almaktı. İstanbul Boğazı'nın Avrupa yakasında Rumeli Hisarı'nın yaptırdı. Bir yandan da savaş hazırlıklarına girişti. İstanbul'un güçlü surlarında gedikler açabilmek için Macar usta Urban'a o zamana kadar görülmemiş büyüklükte toplar döktürdü. 23 Mart 1453'te Edirne'den hareket etti ve 6 Nisan 1453’te İstanbul’u kuşattı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü. II. Mehmed, Çandarlı Halil Paşa’nın İstanbul’un fethine karşı bir tutum sergilemesi üzerine son saldırı hazırlıklarıyla Zağanos Paşa’yı görevlendirdi. Bizans’a yardımın gelmesini önlemek için de Marmara Denizi ile Çanakkale Boğazı'nı ablukaya aldı. Hiçbir yerden destek alamayan Bizans’ın başkenti 29 Mayıs 1453 günü düştü. Bin yıllık Bizans İmparatorluğu'na son veren II. Mehmed, bu olaydan sonra 'Fatih' (fetheden) sanını aldı. Fatih, bir tören alayının başında kente girdi. İlk iş olarak Ayasofya’ya giderek burayı camiye dönüştürdü. İstanbul’u Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti yaptı. Kentin ticaret merkezi Galata’dan kaçmış olan Rumların ve Cenevizlerin dönmesini sağladı. Rum Patrikliği’nin yeniden açılmasına izin vardi; bir Yahudi hahambaşlığı ile bir Ermeni patrikliği de kurdurdu. II. Mehmed İstanbul’u farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı, ticaret ve kültür merkezi olan bir başkent yapmayı amaçladı

Fatih, İstanbul’un fethi sırasında Bizans yanlısı tutum içinde olduğu gerekçesiyle Çandarlı Halil Paşa’yı Temmuz 1453’te idam ettirdi. Kısa bir süre sonra yeni fetihlere girişti. 1454 ve 1455'te düzenlediği iki seferle Güney Sırbistan'ı, Ege Denizi'ndeki bazı önemli adaları Osmanlı topraklarına kattı. 1459'da Sırbistan Krallığı'nın ortadan kaldırdı. Bizans’ın son toprakları olan Mora’yı da 1460'ta ele geçirdi. Aynı yıl Anadolu seferine çıkan Fatih Cenevizlilerin önemli üslerinden Amasra'yı, Candaroğularının elindeki Sinop'u aldı. 1461'de Pontos Devleti'nin (Trabzon İmparatorluğu) başkenti Trabzon'u ele geçirdi ve bu devletin varlığına son verdi. 1462'de yeniden Rumeli seferine çıktı. Eflâk’ı Osmanlı Devleti'ne bağladı ve 1463'te Bosna'yı tamamen ele geçirdi. Aynı yıl Ege Denizi'ndeki Midilli Adası'nı alınca Venedik’le arası açıldı. Bu olay, 1479'a kadar sürecek olan savaşın da başlangıcı oldu. Fatih 1465'te Hersek'in büyük bölümünü, 1466'da da Arnavutluk'taki bazı kaleleri fethetti. Osmanlı Devleti'nin gelişen bu gücü karşısında Karamanoğulları, Mısır'daki Memlûklar ile Doğu Anadolu'daki Akkoyunlularla ittifak kurdu. Fatih, 1466'da yeni bir Anadolu seferine çıktı. Karamanoğullarının başkenti Konya'yı ele geçirdi. Ama İstanbul'a dönünce Karamanoğulları, Osmanlılara geçen yerleri geri aldılar. Osmanlı Veziri Gedik Ahmed Paşa 1471'de Karamanoğullarını bir kez daha yenilgiye uğrattı. Ne var ki Akkoyunlular, Karamanoğullarını desteklemeye devam ettiler. Bunun üzerine Fatih Akkoyunlularla hesaplaşmaya karar verdi. 11 Ağustos 1473'te Otlukbeli Savaşı’nda Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl da Karamanoğulları beyliğini ortadan kaldırdı. Fatih Sultan Mehmed 1477'de Kırım Hanlığı'nı Osmanlı Devleti'nin egemenliği altına aldı. 1478'de Arnavutluk seferinde yeni yerler ele geçirdi. 1479'da bir antlaşma yaparak Venedik'le 16 yıllık savaşa sona verdi. Venedik Arnavutluk'taki kaleleri Osmanlılara bıraktı, karşılığında Mora'daki bazı iskelelerden yararlanma hakkı elde etti. Fatih Venedik'le anlaşmaya varınca, İtalya'nın öteki önemli kent devletlerine savaş açtı. 1480'de İtalya'nın güneyindeki Otranto limanını ele geçirdi. Otranto, Roma'ya giden yolda bir köprübaşı olduğu için bu olay Avrupa’da büyük yankı uyandırdı. Fatih 1481’de, Anadolu’ya doğru yeni bir sefere çıktı. Ama daha yolun başında hastalandı ve 3 Mayıs 1481’de Gebze'deki ordugâhında öldü. Gut hastalığından öldüğü sanılmakla birlikte, zehirlendiği de söylenir. Ölümünden sonra oğlu Bayezid tahta çıktı.

Fatih, askeri başarılarla Osmanlı Devleti'ni büyük bir imparatorluğa dönüştürdü. Bilime, tarihe ve felsefeye özel ilgi gösterdi. Türkçe'den başka Arapça, Latince ve Yunanca kitaplardan oluşan özel bir kütüphanesi vardı. 'Avni' takma adıyla şiirler yazdı. Şiirleri Fatih Divanı (1944), Fatih’in Şiirleri (1946), Fatih ve Şiirleri (1959) gibi adlar altında basıldı. Bilim adamlarını ve edebiyatçıları destekleyen Fatih, nesir ustası Sinan Paşa ile şair Ahmed Paşa'yı vezirliğe kadar yükseltti. Ünlü matematikçi ve astronomi bilgini Ali Kuşçu'nun İstanbul'a kalmasını sağladı. Fatih, İtalyan ressam Gentile Bellini'yi 1479'da İstanbul'a getirterek resimlerini yaptırdı. Fatih, Osmanlı Devleti’ne düzenli ve sürekli bir yapı kazandırmak için önemli düzenlemeler yaptı. Yönetim, maliye ve hukuk alanında koyduğu kuralları içeren Fatih Kanunnamesi, sonraki dönemde de yürürlükte kaldı. Bu kanunname, tahta çıkan padişaha devletin geleceği için kardeşlerini öldürme hakkı veriyordu. Fatih’in Osmanlı devlet düzenine ilişkin temel ilkelerin pek çoğu, Tanzimat dönemine kadar geçerliliğini korudu. Fatih’in saltanatı döneminde Osmanlı ülkesinde 500'den fazla mimari yapı yapıldı. Onun adına yapılan en önemli yapı, İstanbul'da bir cami ile medrese, kitaplık, imarethane (aşevi), darüşşifa (hastane), hamam, kervansaray gibi birimleri kapsayan Fatih Külliyesi’dir.

Kanyak: Wikipedia
O gün , orada gencecik bir padişah, önce imkânsızlığı yendi, sonra Bizans’ı… Pek çoğumuzun “pes” edeceği durum karşısında müthiş bir sabır ve irade imtihanı vererek galip çıktı.

Önce olayın kısacık hikâyesine bakalım:
Bizans, 06 Nisan 1453 sabahı 150.000-200.000 arası olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilen Osmanlı ordusu tarafından son kez kuşatıldı.
Bu arada Osmanlı donanması Halic’in girişine dayanmış, Sarayburnu önlerinde demirlemişti.

Ordu, merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı. 19 Nisan’da yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı.

Çok şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı. Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans’a yardım ediyorlardı. Kara ordusu sıkışmıştı. Donanmanın devreye girmesi lâzımdı.

Sultan II. Mehmed böyle düşünüyordu. Fakat donanmayı devreye sokamıyordu. Çünkü surlarının zayıf olduğu İstanbul’un Haliç tarafına zincir gerilmişti. Osmanlı donanmasının Haliç’e girişi böylece engellenmişti.

Bizans’ın fethi, Osmanlı donanmasının Haliç’e indirilmesine bağlı görünüyordu. Sultan II. Mehmed, geceler boyu düşündü. Böyle elleri-kolları bağlı bekleyemezdi. Bir şeyler yapmalı, bir an önce Bizans’a girmeliydi.

“Çare olur” diye düşündüğü herkese sordu. Lâkin kiminle konuştuysa, bunun “imkânsız” olduğunu söylediler…

Fakat genç padişah, hiçbir imkânsızlığa teslim olmak istemiyordu. Aradığı çare, çaresizlikten çıkacaktı. Buna inanıyordu.

Düşündü, düşündü… Umudunu hiç yitirmedi, Bizans’ı fethetme kararından hiç vazgeçmedi…

Derken, kafasında bir şimşek çaktı, bir fikir dolandı. “Olabilir” diye söylendi kendi kendine…

Osmanlı donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek Haliç’e indirilecekti. Aklına gelen “son çare” buydu.

Kurmaylarından bazıları bunun mümkün olduğunu, bazıları ise “imkânsız” olduğunu söylediler.

“İmkânın sınırını görmek için imkânsızı denemek lâzım” dedi padişah, “Tiz hazırlanasuz, gemiler karadan yürütülecek, daha da olmazsa havadan uçuracağız!”

Gemileri uçurmayacaktı elbette, sadece hiçbir engel yüzünden fetih yolundan dönmeyeceğini, olumsuz hiçbir şarta teslim olmayacağını söylemeye çalışıyordu.
Kısacası, fetih konusundaki kararlılığını vurguluyordu.

Önce kurmaylarıyla birlikte bölgeyi gezdi. Ölçüp biçtiler ve denemeye karar verdiler.
Bu karardan hemen sonra çalışmalar başlatıldı. Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşa’ya kadar ulaşan bir güzergâh üzerine kızaklar yerleştirildi.
Gemilerin, kızakların üzerinden rahatça kayması için, Galata Cenevizlilerinden zeytinyağı ve tereyağı dahil, bulunabilen her türlü yağı satın alarak kızakları yağladılar.

21-22 Nisan gecesi 67 (ya da 72) parça gemi düzeltilmiş yoldan Haliç’e indirildi.
Haliç’teki Osmanlı donanmasına ait toplar surları dövmeye başlayınca, Rumlar gözlerine inanamadılar.

Olmayacak bir şey olmuş, imkânsızlık ve olumsuzluk, kararlılık karşısında bir kez daha yenilmişti. Bu azmin zaferiydi.

“Normal insanlar”, hayatı en kolay taraftarıyla yaşamaya çalışırlar.

Bazılarımız “zor” karşısında pes ederiz, bazılarımız, “çok zor” karşısında yelkenleri suya indiririz.

Bazıları da var ki, “zor”u ve “çok zor”u rahatça aşar, hatta “imkânsızlık” karşısında bile vazgeçmezler.

Tarihe şan verenler “imkânsızlıklar” karşısında “pes etmeyenlerdir!”

Hatırlayalım: Sultan II. Mehmed’in büyük bir donanması vardı. Ondan başka, iyi eğitilmiş, deneyimli askerleri vardı. Ve koca “Sahi” topları, mancınıkları, kuleleri vardı.
Ama eğer “olmaz”ı oldurup gemileri karadan yürütmeseydi, elindeki imkânları kullanamayacak, dolayısıyla, Doğu Roma İmparatorluğunun 1125 yıllık başkenti İstanbul’u fethedemeyecekti.

Yavuz Bahadıroğlu, Biz Osmanlıyız



 
  17404 ziyaretçi (36612 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol